Neşet Ertaş: Anadolu’nun Gönül Sultanı ve Bozkırın Tezenesi
Neşet Ertaş, Türk halk müziğinin en büyük isimlerinden biri olarak anılan ve “Bozkırın Tezenesi” olarak bilinen eşsiz bir sanatçıdır. Kırşehir’in Kırtıllar köyünde doğup büyüyen Ertaş, yoksulluk içinde geçen çocukluk döneminde bağlama ve türküleriyle hayat buldu. İçten gelen, saf ve duygulu sesiyle kendine has bir tarz geliştiren Ertaş, Anadolu’nun derin kültürel mirasını müziğine yansıtarak geniş bir kitleye ulaşmayı başardı. Şarkılarında bozkırın yalnızlığını, yoksulluğu, aşkı ve hasreti işleyen sanatçı, halkın derdini dert edinen ve onların duygularına tercüman olan bir halk ozanı olarak Türk müziğinde silinmez izler bıraktı.
1938 yılında Kırşehir’in Kırtıllar köyünde doğan Neşet Ertaş, küçük yaşlardan itibaren müziğe olan ilgisini babası Muharrem Ertaş sayesinde keşfetti. Babası da bir halk ozanı ve zurnacı olan Muharrem Ertaş, oğluna bağlamayı öğretti ve Neşet’in müziğe adım atmasını sağladı. Genç yaşlarda babasıyla birlikte düğünlerde çalıp söylemeye başlayan Ertaş, köy köy gezerek Anadolu’nun sesini ve kültürünü tanıdı. Bu yıllarda hayatın zorluklarıyla da tanışan Ertaş, müziğini halkın yaşam şartlarını yansıtarak şekillendirdi. Yoksulluk içinde geçen çocukluk ve gençlik yılları, Ertaş’ın türkülerinde derin bir iz bırakarak sanatına yansıdı.
Neşet Ertaş, 1950’li yılların sonunda müziğini geniş kitlelere duyurabilmek amacıyla İstanbul’a gitti. 1957 yılında İstanbul’da ilk plağını kaydeden Ertaş, “Neden Garip Garip Ötersin Bülbül” adlı türküsüyle halkın gönlünde yer etmeyi başardı. O dönemin en önemli halk müziği sanatçılarından biri haline gelen Ertaş, eserleriyle kısa sürede büyük bir hayran kitlesine ulaştı. Bu dönemde “Gönül Dağı,” “Zahidem,” “Ah Yalan Dünya” gibi türküleriyle halkın dertlerini, acılarını ve sevdalarını anlattı. Sözleri ve içten yorumu ile sadece bir şarkıcı değil, adeta bir halk ozanı olarak kabul gördü.
Ertaş’ın türkülerinde işlediği aşk, gurbet, hüzün ve özlem temaları, onun halkla kurduğu samimi bağın en büyük nedenlerinden biridir. Yalın ve içten bir dille ifade ettiği duygular, dinleyicilere samimi ve dokunaklı gelmiştir. Anadolu insanının yaşadığı ayrılık acılarını, geçim zorluklarını, aşk ve hasret duygularını büyük bir ustalıkla türkülerine yansıtan Ertaş, halkın duygularına tercüman olarak adeta onların sesi olmuştur. Sazını eline alıp içtenlikle söylediği her türkü, halkın ruhunu okşayan, derin bir duygu ve anlam taşır. Onun eserleri, sadece müzik değil; Anadolu’nun kültürünü ve insanını yansıtan birer belgedir.
Neşet Ertaş’ın sanatı, yalnızca müziğiyle değil, yaşam tarzıyla da Anadolu insanını yansıtır. İstanbul’daki başarısının ardından Ankara ve İzmir’de sahne alsa da Ertaş, her zaman mütevazı ve sade yaşamını sürdürmeyi tercih etti. “Garip” mahlasıyla tanınan sanatçı, kendisini hep halkın bir parçası olarak görmüş ve eserlerinde de bu sadeliği yansıtmıştır. Ertaş, “İnsanlar işlerine giderken yanlarına nasıl bir yemek alırlarsa ben de sazımı öyle yanımda taşıyorum” diyerek, müziği yaşamının doğal bir parçası olarak kabul ettiğini ifade etmiştir.
Ancak Neşet Ertaş’ın hayatı her zaman kolay olmadı. Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle bir süre müzik hayatına ara vermek zorunda kaldı ve tedavi için Almanya’ya yerleşti. Almanya’da geçirdiği yıllar, onun müzikten uzak kalmasına sebep olmadı; aksine, gurbette geçen bu dönem eserlerine yeni bir hüzün ve derinlik kattı. Almanya’da yaşadığı süre boyunca Anadolu’dan kopmadı ve eserlerinde yine halkının duygularını işlemeye devam etti.
2000’li yıllarda Türkiye’ye dönen Neşet Ertaş, bu dönemde halk tarafından yeniden büyük bir ilgi ve sevgiyle karşılandı. 2009 yılında UNESCO tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak kabul edilen Ertaş, Türk kültürüne ve müziğine olan katkılarıyla uluslararası alanda da takdir edildi. Kendisine verilen ödülleri her zaman mütevazı bir şekilde karşılayan Ertaş, halkının gönlünde her daim özel bir yer edindi.
Neşet Ertaş, 25 Eylül 2012’de hayatını kaybettiğinde Türkiye büyük bir sanatçıyı kaybetti. Ancak onun türküleri, sazı ve sözleri hâlâ yaşamaya devam ediyor. Ertaş’ın türkülerinin her biri, Anadolu’nun birer hikayesini anlatır; onun bıraktığı kültürel miras, Türkiye’nin en değerli hazinelerinden biridir. “Garip” mahlasıyla gönüllerde taht kuran bu büyük sanatçı, Anadolu insanının acılarını, sevinçlerini ve özlemlerini türkülerinde yaşatarak unutulmaz bir iz bırakmıştır.